Aşk insanın sevebilme ve üretme kapasitesidir. Ego işlevidir ve psikolojik bir yatırımdır.
Sevgi üreterek sevilmek gereksinimini doyurma sürecidir. İnsanoğlunun doğumu ile başlar, yaşadığı sürece devam eder, ölümünden sonra bile varlığını sürdürür.
Aşk insanın her hücresinde varlığını devam ettirir, tüm canlıların ihtiyacıdır.
Duygular hem zihin hem de beden tarafından şekillendirilirler. İnsanların zihinlerinde taşıdıkları ne hissetmeleri gerektiği ile ilgili yarı bilinçli sayıltılar, hissettikleri üzerinde önemli bir etkiye sahiptir.
İnsanlar toplumdan, ebeveynlerinden, arkadaşlarından ve kendi yaşantılarından kimin çekici olduğunu, tutkunun nasıl bir duygu olduğunu ve âşık olan kişinin nasıl davranacağını öğrenirler. Yani bilişsel faktörler insanların duygularını nasıl yorumlayacaklarını belirler. Fakat insanlar ancak belli bir duyguya uygun nörokimyasal ve otonomik sinir sistemi tepkileri yaşarlarsa bir duygu hissedebilirler.
Yani, zihin ve beden duygulara vazgeçilmez katkılarda bulunur. Fizyolojik faktörler insanların ne hissedeceğini ve ne yoğunlukta hissedeceğini belirler. Bilişsel faktörler de, duygusal yaşantıyı nasıl algılayıp, yorumlayacaklarını belirler.
-
1) Aşk biliş, duygu ve davranışları içeren karmaşık dinamik bir sistemdir. Tek boyutlu bir fenomen, bir tutum veya basit bir fizyolojik uyarılma değildir,
-
2) Bağlanma gibi aşkta biyolojik temellere ve işlevlere sahiptir,
-
3) Romantik aşk kişinin bağlanma geçmişine göre farklı şekiller alır.
-
Güvenli âşıklar başkalarına yaklaşmaktan ve başkalarının kendilerine yaklaşmasına izin vermekten rahatsız olmazlar ve terk edilme korkusu duymazlar.
-
Kaçınıcı âşıklar, başkalarına fazla yakın olmaktan rahatsız olurlar. Başkalarına bağlanmak ve güvenmek onlar için güçtür.
-
Kaygılı – çelişkili âşıklar ise âşıklarının kendilerini yeterince sevmediğini düşünürler.