Anneden Ayrılma Anksiyetesi (Kaygısı)

anneden-ayrilma-kaygisiÇocuk doğumu ile birlikte anneden ayrışma yolunda ilk adımını atmıştır aslında. Bebeklik döneminde çocuk ile annenin sürekli yan yana olmaları, bebeğin ihtiyaçlarının giderilmesi ve anne ile bebek arasındaki bağlanmanın güvenli olması açısından ne kadar önemliyse ilerleyen süreçte bu sürekli birlikteliğin azalması ve çocuğun anneden bağımsız bir şekilde hareket edebilmesi de çocuğun sağlıklı gelişimi açısından o kadar önemlidir.

Okul öncesi dönemde olan 3-5 yaş arasındaki bir çocuğun ayrılık gündeme geldiği zaman huzursuz olması ve belirli bir derecede kaygı yaşaması normal kabul edilir ancak çocuğun verdiği tepki yaşından beklenmeyecek bir düzeydeyse ve anneden ayrılık durumunda aşırı tepki gösteriyorsa bu akla ayrılık anksiyetesini getirmelidir.

Ayrılık anksiyetesi çocuğun kendini en güvende hissettiği temel bağlanma figüründen ve evinden ayrıldığı zaman ortaya çıkan yoğun korku ve kaygının çocuk tarafından yaşanmasıdır. Burada dikkat edilmesi gereken çocuğun yaşı ve ne zamandır bu durumu yaşadığıdır. 7 ay ile 5 yaş arasında çocuğun anneden ayrılmak istememesi normal kabul edilirken daha ileri yaşlarda ayrılık kaygısının yaşanması ve 4 haftadan uzun bir süre devam etmesi yaşanan durumun bir bozukluk olarak algılanması gerektiğini gösterir. Çocuğun yaşamış olduğu yoğun kaygı azalmaz ve çocuk kendi kendisini sakinleştiremez. Ayrılık sırasında kendisinin ya da annesinin başına bir şey geleceği ve annesini bir daha göremeyeceğine dair yanlış bir inanç vardır.

Örneğin anne çocuğunu bilgilendirip anneanne, babaanne gibi çocuğunda tanıdığı bir kişiye emanet ettiğinde çocuğun anneyi aradıktan bir süre sonra çocuğun sakinleşmesini bekleriz. Eğer çocuk sakinleşmeyi başaramıyor ve tanıyıp güvendiği kişi ile etkileşime geçemiyorsa, ayrılma kaygısından şüphe edilir.

Ayrılık anksiyetesi yaşayan çocuklar sürekli ayrılık durumunu engellemeye çalışırlar. Ayrılık gerçekleştiğinde ise bulantı, kusma, ağrı gibi fizyolojik tepkileri de barındırabilecek bir huzursuzluk yaşarlar. Ayrılık kaygısına sıklıkla, karanlık, çeşitli hayvanlar ve canavar korkusu gibi çeşitli korkular eşlik edebilir.

Tedavi edilmediği takdirde bu sorun uzun yıllar devam edebilir. Terapide, ayrılma, otonomi, güven ve benlik algısının güçlenmesi adına çalışılması yaşına uygun şekilde bağımsız hareket edebilmesine yardımcı olacaktır. Bu süreçte aile ile işbirliği içinde olmak, ailenin çocuğun bağımsızlaşma sürecini anlaması ve destek olması büyük önem taşır.

Neden Ortaya Çıkar?

Çocuğa yaşına uygun sorumluluklar verilmemişse. Onun bağımsız hareket etmesine engel olan bir ortam sunulmuşsa bu çocuktaki kaygıyı arttırır. Örneğin hazır olduğu halde tuvalet eğitime geciktirilmiş, hasta olacağı korkusuyla okul öncesi eğitim kurumlarına gönderilmemiş, korkularından dolayı anne ve babanın yanında uyumasına izin verilmiş bir çocuğun bağımsızlaşmasına izin verilmemiş olur. Çocuğun farklı alanlarda edineceği başarıların önüne bir set kurulmuş gibidir ve çocuğun benlik algısı güçlenemez.

Çocuğun ayrılık durumlarında göstermiş olduğu huzursuzluk karşısında ailenin de kaygı düzeyi arttıysa ve çocuğun sakinleşmesine yardım edecek şekilde yaklaşılmadıysa ayrılığın endişelenilmesi gereken bir durum olduğu mesajı aile tarafından pekiştirilmiş olur ve çocuktaki kaygı yerleşik hale gelir.

Ayrılık kaygısı yaşayan çocukların anneleri de çeşitli kaygılar taşırlar. Bu annelerde kaygı bozuklukları, panik halleri, saplantılar ve çeşitli fobiler bulunabilir. Bu problemleri yaşamasa da anne çocuğuna normalden daha fazla koruyucu bir tutum ile yaklaştıysa, onun başına bir şey geleceği korkusu ile sürekli gözünün önünde olmasını isteyen bir yapıdaysa, aşırı seven, koruyan, kollayan, evhamlı biriyse, çocuğun anneye bağımlı hale gelmesi kaçınılmaz hale gelir. Böyle bir ortamda büyüyen çocuk annesinden ayrıldığı zaman kendini güvensiz ve korunaksız hisseder.

 

Aşırı Korkular – Fobiler

asiri-korkular-fobilerKorku insanın doğuştan sahip olduğu en temel duygulardan biridir. Hepimizin yaşamında bir miktar korkuya ihtiyacı vardır ve bu korkunun çevremizde bizi tehdit eden unsurlar karşısında uyarılmamızı ve kendimizi korumamızı sağlar. Böylece kendimizi tehlikeli durumlar içine sokmayıp gerekli önlemleri sahip olduğumuz bu “korku” duygusu sayesinde alırız. Ancak kimi zaman mevcut korkumuz, içinde bulunduğumuz ya da maruz kaldığımız uyaran ile paralellik göstermez ve kaçma/kaçınma davranışı aşırı bir boyuta ulaşıp günlük yaşantımızdaki işleyişi ve düzeni bozar. Bu durum doğal ve sağlıklı olarak kabul edilen korkunun anksiyeteye, kaygıya dönüştüğünün göstergesidir.

Fobi, normalde korkulmayacak, tehdit edici olmayan bir nesneye ya da duruma karşı hissedilen aşırı ve sürekli devam eden bir korkudur. Korkulan durum ya da nesneden korkma zihinsel olarak değerlendirildiğinde anlamlı bulunmasa da korku ve buna eşlik eden kaçınma durdurulamaz.

Normal korku ile fobik korkuları birbirinden ayırırken şu noktalar kriter olarak alınabilir.

Korkunun şiddeti.
Korku nesnesi; normalde diğer kişiler için korkutucu olmayan bir nesneye karşı duyulan korku.
Nesne ile verilen tepki arasındaki uyumsuzluk.
Korkuyla başa çıkamama ve kişinin kendisini sakinleştirmeyi başaramaması.
Korkuya bağlı olarak yaşamın kısıtlanması. Örneğin; köpek ile karşılama düşüncesi ile sokağa çıkamama.

Okul Korkusu – Okul Fobisi

okul-korkusu-fobisiOkul çağından önce birincil bakım veren kişiden ve evinden ancak kısa süreli ayrılıklar yaşamış olan çocuk yeterli olgunluğa ulaşması ile birlikte artık okula hazır hale gelir. Ancak eğer duygusal ayrışma gerçekleşmemişse çocuğun anneden ayrılması çok güçtür ve çocuğun okula uyumu gerçekleşemez. Çocuğun okula uyumu en başından hiç gerçekleşmeyebileceği gibi ani bir şekilde de bozulabilir ve bu durum okul korkusu olarak kendini gösterir.

Okul fobisi (okul korkusu), okula karşı isteksizlik, okula gitmeye karşı gösterilen tepki ve gitmeme durumu olarak adlandırılır. Okul korkusu ilk kez okula başlayan bir çocukta uyum sürecinin tamamlanamaması, okula gitmek istememe, anneyi sürekli yanında isteme durumunda görülebileceği gibi ilerleyen süreçte aniden de ortaya çıkabilmektedir. Okula düzenli olarak giden, uyumlu ve okulda herhangi bir sıkıntı yaşamamış olan bir çocuk da okula gitme isteğini kaybedip okul korkusu yaşayabilir. Okul korkusu yaşayan çocuk yoğun bir kaygı yaşar, okula gitmek istemez, zorlamalar karşısında bedensel yakınmalar içinde girer, ağlar ve tepkiseldir. Bedensel tepkiler; baş ağrısı, karın ağrısı, mide bulantısı, sık sık idrara çıkma ihtiyacı olabilir. Bu bedensel tepkilerden en sık görüleni karın ağrısıdır.

Okul fobisi, ayrılık anksiyetesi ile yakından alakalıdır. Anneden ayrılınca başına kötü şeyler geleceğinden korkan çocuk, okul sürecinde de anneden ayrılmak istemez. Bu çocuklar tek başlarına hareket edemezler ve hep bir yetişkine bağlı kalmak ve sürekli yanlarında aileden bağlı oldukları kişinin bulunmasını isterler. Bu kişilerin yanından uzaklaştığı anda başına bir kaza geleceği, hastalanacağı ve bir daha göremeyecekleri düşüncesini taşırlar.

Nedenleri:

Okul korkusu bahsedildiği üzere ayrılık anksiyetesinin bir uzantısı olarak devam edebileceği gibi farklı yaşam olayları tarafından da tetiklenebilir.

Bunlar aşağıdaki gibi sıralanabilir;

  1. Kaza, hastalık gibi sağlık sebeplerine bağlı olarak okula gidememe
  2. Aile içinde yaşanan şiddet, gerginlik, huzursuzluk
  3. Kardeş doğumu
  4. Aile bireylerinden birinin kaybı ya da hastalığı
  5. Okulda öğretmen tarafından fiziksel ve/ve ya ruhsal olarak istismara maruz kalma
  6. Akademik başarısızlık, ev ödevi ve sınıf içinde kendisine verilen sorumlulukların altından kalkamama
  7. Okul arkadaşlarıyla yaşanan negatif olaylar, akran zorbalığına uğrama, arkadaş gruplarından dışlanma.

Tüm bunlar çocuklarda kaygıyı arttırır. Bu nedenle okul korkusu ile çalışılırken ne zaman hangi olay tarafından tetiklendiğini bulmak ve bu tetikleyici ile çalışmak okul korkusunun ortadan kalkmasını sağlayabilir.

Okul Fobisi (Okul Korkusu) Yaşayan Çocuğa Nasıl Yaklaşılmalı:

  1. Kararlı ve tutarlı olarak çocuğun okula gitmesi sağlanmalıdır.
  2. Okula gitme vakti yaklaştığında çocuğun vereceği tepkiler karşısında aile soğuk kanlılığını korumalı ve endişeli ya da agresif yaklaşımlardan kaçınmalıdır.
  3. Çocukla korkusu ve bu korkunun nedenleri ile ilgili konuşularak onun yanında oldunğu ve bu konuda desteklendiği hissettirilmelidir. Ancak sürekli olarak sorgulamak, konuşmak ve çocuğu korkularının yersiz olduğuna dair ikna etmeye çalışmak doğru olmayacak ve negatif davranış ile çocuğun aile içinde gündem oluşturup dikkat çekmesini sağlayan yanlış bir tutum olacaktır.
  4. Çocuğun aile dışında farklı kişilerle ilişki kurması desteklenmelidir.
  5. Öğretmenin konu ile ilgili bilgilendirilmesi önemlidir. Öğretmen çocuğun hayatında büyük bir role sahiptir. Okulda akademik olmayan, çocuğa kendini iyi hissettirecek sorumluluklar verilmesi süreci hızlandıracaktır.
  6. Okula onu en kolay bırakabilecek kişi götürmelidir. Eğer çocuk anneye bağımlı ise okula babanın bırakması daha doğru olacaktır.

Okul fobisi yaşayan çocukla çalışırken aile, öğretmen ve destek alınan uzmanın birlikte işbirliği içinde olması büyük önem taşır. Öncelikli olarak bilinmesi gereken, bu problemin çocuğun evde kalıp sakinleşmesini ve yeniden okula gitmesini bekleyerek çözülmeyeceğidir. Çocuğun, kaçındığı duruma maruz kalarak okula gitmesi önemlidir. Çocuğun okuldan uzak geçirdiği her gün problemin biraz daha yerleşmesi anlamını taşır. Çocuğun isteksizliği karşısında sabırlı, tutarlı ve kararlı olmak büyük önem taşır. Sert, suçlayıcı, tehditkâr davranışlar ve cezalar problemin çözümünü daha da zorlaştıracaktır. Problem ortaya çıkar çıkmaz bu konuda bir uzmandan destek almak ve belirtilen hususlarda çocuğa destekleyici yaklaşmak büyük önem taşır.

Obsesif Kompulsif Bozukluk

obsesif-kompulsif-bozukluk-takinti-hastaligi-300x216Obesisif Kompulsif Bozukluk, zihinde kaygıyı arttıran düşüncelerin sürekli tekrarlanması ve bu düşüncelerin sebep olduğu kaygıyı azaltan ritüel benzeri davranışların tekrarlanması sonucunda kişinin gündelik hayatındaki işlevselliği bozabilecek nöropsikiyatrik bir bozukluktur.

Obsesyonlar, takıntılı düşünceler kişide korku, kaygı, tiksinme gibi duygulara sebep olur. Kompulsyonlar ise bu düşüncelerin sebep olduğu rahatsız edici duyguları uzaklaştırmaya yarar. Bu kompulsyonlar davranışsal olabileceği gibi düşünsel de olabilir.

OKB’de en sık görülen obsesif düşünceler, kirlenme, zarar görme, cinsel içerikli düşünceler ve dürtüler, dinsel içerikli düşünceler, sürekli günah işleme düşüncesi, simetri olarak sıralanabilir. Çocukluk çağında ise yine kirlenme, aileden birine zarar geleceği düşüncesi ve simetri obsesyonları görülmektedir. Bu düşüncelere, el yıkama, yıkanma, kontrol, tekrar etme kompulsyonları eşlik etmektedir.

Son yıllarda yapılan araştırmalar bilişsel davranışçı terapinin OKB üzerindeki etkisini göstermiştir. İlaç tedavisi ile psikoterapinin birlikte yürütülmesi daha rahat ve güvenli sonuç elde edilebilmesi adına önemlidir.

Travma Sonrası Stres Bozukluğu

travma-sonrasi-stres-bozuklugu-300x300Travma ani ve beklenmedik bir anda ortaya çıkan kişinin başa çıkma gücünü aşan, kaza, doğal afet, savaş, cinsel ya da fiziksel taciz, çocukluk çağında istismara uğrama gibi olayların sonucunda kişinin psikolojik bütünlüğünün sarsılması olarak tanımlanabilir. Ruhsal bütünlüğü sarsıcı travmatik olaylar karşısında kişi yoğun bir korku ve çaresizlik yaşar. Stres ve travmatik bir olaya maruz kalınması akut stres bozukluğu ve travma sonrası stres bozukluğuna sebep olabilir.

TSSB yaşayan çocuklarda farklı korkular, uyku problemleri, tekrar eden kabuslar, oyunlarda yaşanan olayların tekrar tekrar canlandırılması, geleceğe dair olumsuz inançlar, olayın tekrar yaşanacağına dair korku ve endişe, utanç, unutkanlık, huzursuzluk ve psikosomatik ağrıların olduğu görülmektedir. Yaşanmış olan olayı hatırlatacak olay ya da nesneler çocuğun kaygısını tetikler. Bu nedenle bu tür uyaranlardan kaçınma davranışı gözlemlenir.

Belirtilerin ilk dört hafta içinde görülmesi, Akut Stes Bozukluğu, bir aydan uzun sürmesi ise Travma Sonrası Stres Bozukluğu tanınsın konmasına sebep olmaktadır.

Yaşanan travmanın şiddeti, yoğunluğu ve süresi, geçmiş travma deneyimleri, travma sonrasında güvenli bir ortamda bulunup bulunmaması, kişinin çevreden aldığı destek Travma Sonrası Stres Bozukluğunun gidişatını ve tedaviye verilen cevabı etkiler.

Travma Sonrası Belirtiler

– Olayı tekrar yaşarmışcasına hissedilmesi. Korku ve endişenin tekrarlanması
– Uyku düzeninin bozulması. Olayla ilgili görülen kabuslar.
– Olayın zihinsel olarak tekraralanması, tekrarlı olarak oyunlarda canlandırılması.
– Olayı hatırlatan şeylerden kaçınma.
– Yoğun korku hissi ve yalnız kalamama
– İrkilme ve tetikte olma hali
– Sosyal aktivitenin azalması
– Negatif duygulanım; mutsuzluk, çökkünlük, öfke
– Anne ya da diğer bakım veren kişilere yapışma
– Konsantrasyon problemleri ve okul başarısında düşüş
– Regresyon; çocuğun gelişim düzeyinin altında davranışlar sergilemesi.

Çocuk ve Ergenlerde Sosyal Fobi

cocuk-ve-ergenlerde-sosyal-fobi-300x150Utangaçlık ve çekingenlik çocuklarda çok sık görülen ve normal kabul edilen bir durumdur. Çocuklar yeni ve hiç tanımadıkları kişilerin bulunduğu farklı bir ortama girdiklerinde belirli bir ölçüde çekingenlik yaşarlar. Bu tedbirli yaklaşımın onlar için aynı zamanda koruyucu bir tarafı da vardır. Ancak, bu utangaçlığın boyutu çocuk ya da ergeni sıkıntıya sokuyor ve kaçınma davranışına sebep oluyorsa burada sosyal fobiden söz edilebilir.

Sosyal fobi yaşayan çocuklar, toplum içinde bulunmak istemezler, yabancı, yetişkin ve/veya çocuklarla karşılaşıp iletişim kurmaktan kaçınırlar. Kaçındıkları, farklı sosyal etkileşim gerektiren grupların içinde kaldıklarında ve bu ortamlarda bir eylem yapmaları gerektiğinde yoğun olarak kaygı yaşarlar ve bu kaygı bulantı, titreme, sıkılma, yüz kızarması, ağız kuruluğu, terleme, titreme, nefes düzensizliği gibi fiziksel tepkilere sebep olur. Bu fiziksel tepkilerin altında ise yetersizliğe dair yanlış inançlar vardır. “Yeterince başarılı değilim”, “Çirkinim”, “Beğenilmeyi hak etmiyorum”, “Asla hata yapmamalıyım” sosyal fobi yaşayan kişilerin yanlış zihinsel inançlarına birer örnek olarak verilebilir. Tüm bu yanlış inançlar kişinin benlik algısının negatif olduğunun göstergesidir. Sosyal fobi yaşayan kişilerde düşük öz-değerlilik ve eleştirilere karşı aşırı duyarlılık gözlemlenir. Ergenlerde başarılı olamamaktan korkma, aşağılanma korkusu, yetersizlik hissi sosyal fobiye eşlik eder. Çocuklar bu duygularını ifade edemez ancak benzer bir duygulanım içindedirler.

Çocuk anne, baba ve diğer yakın kişilerin yanında kendisini rahat hisseder ancak yabancı kişilerle iletişime girerken kaçınır. Sosyal fobi, topluluk önünde konuşma, yemek yeme, kitap okuma, karşı cinsle konuşma gibi belirli bir durum ve davranışa karşı olabileceği gibi daha genele yayılarak aile dışındaki tüm ortam ve kişilere karşı da olabilir.

Neden Ortaya Çıkar?

Sosyal fobi ve çekingenliğin genetik bir temeli vardır. Anne ve/veya babada çekingenlik varsa çocukta da benzer sosyal korkuların görülme olasılığı artar.
Genetik faktörlerin yanı sıra aşırı koruyucu anne baba tutumlar da çocuğun korkularını arttırır ve sosyal endişeleri ile baş edebilmeyi öğrenmesi adına çocuğa uygun ortamlar sunulmamış olur.

Ailelere Öneriler:

1.Çocuğunuza iyi bir model olun. Çocuğunuzla birlikte farklı ortamlara girerek ondan beklediğiniz davranışları önce sizde gözlemlemesine fırsat verin.
2. Çocuğunuzla doğru iletişim kurarak ona anlaşıldığını hissettirin.
3.Çocuğunuzu farklı ortamlarda iletişim kurmaya zorlamayın ancak onu teşvik edin ve girişimlerini fark ederek yüreklendirici geribildirimler verin.
4. Çocuğunuza yaşına uygun, ulaşabileceği hedefler koyun; markete gitmek, tek başına minibüse binmek gibi.
5. Çocuğunuza kendi korkularınızdan, çekingenliklerinizden ve bunları nasıl aştığınızdan bahsedin. Böylece hem i anlaşılmış hem de bir adım atmak için kendini daha güçlü hissedecektir.

Ancak Sosyal fobi sadece ailenin desteği ile kolayca çözümlenebilecek bir boyutta olmayıp okul ortamında ve farklı mekânlarda sürekli sosyal etkileşim içinde olması beklenen bir çocuk için hayatı oldukça zorlaştırabilir. Bu nedenle vakit kaybetmeden bir uzmana başvurmak faydalı olacaktır. Tedavi ve terapi sürecine gidilmemesi durumunda yetişkinlikte de devam edebileceği gibi yerini farklı kaygı bozukluklarına bırakma ihtimali çok yüksektir.

Tedavi sürecinde yaşanan fobinin boyutlarına göre ilaç tedavisi ve psikoterapi gerekebileceği gibi yalnızca psikoterapi de etkin sonuçlar vermektedir. Terapinin amaçları, sosyal beceri edinimi, kaygılarla başa çıkma becerisinin çocuğa kazandırılması, kendilik değerinin arttırılması ve olumlu bilişsel içeriklerin arttırılması olarak sıralanabilir.