İnsan yaşadığı toplum ve ait olduğu kültür çerçevesinde kendi kimliğini oluşturur ve hayatını bu kimlik gereği idame ettirir. Oluşturduğu bu kimliğin yanı sıra olmak istemediği bir “ÖTEKİ” vardır. Kendisinde istemediği bütün özellikleri ona yükler. Fakat farkında değildir ki o öteki kendisini tamamlar ve asıl kimliğimiz olan “İNSAN”ı oluşturur. İnsan, tarihsel süreç boyunca öteki ile kavga halindedir. Oysaki farklılıkları kabul edip “insan olmak üzerine yoğunlaşsa anlayacaktır ki ikisi aynıdır.
Ötekileştirmenin temelinde aidiyet duygusunun süreç içerisinde abartılıp saptırılması ve ortak değerlerin unutulması yatar. İnsan aynı dili konuştuğu, aynı şekilde hayatını idame ettirdiği bir topluma ait olmak ister. Bu tabii istek ona ihtiyaç duyduğu güvenli ortamı sağlar. Bir grup insanı birleştiren ırk,din,dil,ideoloji zamanla insanları ayrıştırmakta kullanılır. Ayrıştırıcı zihniyet bu kavramların adı altında insanları kategorize ederek ötekini tanımlar ve insana ortak değerlerini unutturur. İnsanlar arası farklılıkların daha çok negatif duyguları ön plana çıkarttığı bu çağda aranılan o huzurlu ortamın sağlanması ancak ötekinin fikrinin de seninki kadar değerli olduğunun farkına varmak ve ortak paydamız olan “insan olmak”ta buluşmak ile mümkündür.